Eski Şirket Ortağı ve Müdürlerinin İdari Para Cezalarından Sorumluluğu Üzerine
- Av. Şeyda ÇIKAR
- 14 Şub 2021
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 21 Mar 2023
Şirket tüzel kişiliğine kesilen ve şirketçe ödenecek idari para cezasının eski şirket ortaklarının mali sorumluluğu olup olmadığına ilişkin tezler aşağıdaki gibidir:
1) ORTAKLARIN SORUMLU OLDUĞUNU DESTEKLER GÖRÜŞLER
Ceza bedelinin cezanın kesildiği tarihteki şirket ortaklarının sorumlu olduğu iddiası:
a) İdari para cezasının şahsiliği üzerinden değerlendirme
EPDK tarafından kesilen idari para cezası şirket tüzel kişiliğine kesilmiş olup ortak değişimi şirket tüzel kişiliğinde herhangi bir değişikliğe sebep olmamaktadır. Dolayısı ile şirket adına kesilmiş idari para cezasının şirket ortaklarına kesilmişçesine değerlendirilmesi cezanın şahsiliği ilkesine uygun düşmemektedir.
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 29.3.2018 tarih ve E. 2015/24640 E. K. Sayılı kararında bu husus aşağıdaki şekilde belirtilmiştir:
“Mahkemece, yukarda açıklanan maddi ve hukuki ilkeler gözetilerek, davacı adına bizzat tahakkuk etmiş ve kesinleşmiş idari para cezası olmadığı idari para cezasının şirket hakkında düzenlendiği ve idari para cezasının şahsiliği ilkesi gereği davacından tahsili yoluna gidilemeyeceği gözetilmeksizin farklı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
(…)
01.10.2008 tarihinden sonra gelen idari para cezaları yönünden ise, idari para cezalarının davacı hakkında değil ortağı olduğu ... Ltd. Şti. hakkında düzenlenmiş idari para cezaları olduğu gözetildiğinde, idari para cezaların şahsiliği ilkesi çerçvesinde davacı hakkında idari para cezalarının tahsili için ödeme emri düzenlenemeyeceği gözetilerek davanın kabulüyle ödeme emrinin iptaline karar vermek gerektiği yargısına varılarak aşağıdaki hüküm fıkrası kurulmuştur.'' paragrafının eklenmesine, gerekçenin bu şekilde DÜZELTEREK ONANMASINA, 29.03.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
b) Şirket ortaklarının kamu alacaklarından sorumluluklarının tali nitelikte olması açısından değerlendirme
İdari para cezasının kamu borcu olduğu noktasında herhangi bir kuşku bulunmamaktadır.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Hakkında Kanunun 35. Maddesi uyarınca: ” Limited şirket ortakları, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar.” hükmü yer almaktadır. İlgili hüküm uyarınca kamu borçlarından ortakların sorumluluğu tali nitelikte olup tüzel kişilikten tahsil edilemeyecek borçlar için söz konusudur. Somut olayda ise kamu borcunun şirket tarafından karşılanamaması söz konusu değildir.
Bu yönde 11. Hukuk Dairesi ‘nin 2014/18221 E. , 2015/2782 K.sayılı kararı aşağıdaki gibidir:
“Taraflar arasında görülen davada … Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 11/09/2014 tarih ve 2012/313-2014/480 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı, davalının müvekkili şirketin eski ortağı olduğunu, bu dönemde tahakkuk eden idari para cezasının şirket tüzel kişiliği tarafından ödendiğini, devir tarihine kadar tahakkuk eden şirket borçlarından dolayı hissesi oranında davalının da sorumlu olması gerektiğini ileri sürerek, şirket tarafından ödenen 79.542,00 TL’nin davalının devirden önceki hissesine karşılık gelen 38.975,58 TL’nin ödeme tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı, müvekkilinin şirketteki hisselerini tüm aktif ve pasifleri ile devrettiğini, dava konusu olan borçlar için şirket ortaklarının şahsi sorumluluğu olmadığından asıl borçlu durumunda olan şirketin kendisine rücu etmesinin mümkün olmadığını, bu konuda hukuki yararının da bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, bir kamu alacağının limited şirket tüzel kişiliğinden tamamen veya kısmen tahsil edilememesi veya tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması halinde limited şirket ortaklarının sermaye payları oranında şirketin oluşan amme borcundan şahsi sorumluluklarının doğacağı, amme alacaklısı tarafından tahsil edilmiş borçlardan ise şahsi sorumluluklarının bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve davalı limited şirket ortağının koyduğu sermaye ile sınırlı sorumlu olmasına göre, davacı vekilinin tüm, temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 2,50 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 02/03/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
2) ORTAKLARIN SORUMLU OLMADIĞINI DESTEKLER GÖRÜŞLER
A) Devir Protokolünde Eski Borçlardan Devredenin Sorumlu Olacağına İlişkin Hüküm Bulunuyor İse
Söz konusu borç devri idareye karşı ileri sürülememektedir. Devreden ve devralan pay sahiplerinin idareye karşı müteselsil sorumluluklarına ilişkin 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Hakkında Kanunun 35. Maddesinde açık hüküm bulunmaktadır.
“Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.”
Yargıtay’ın konuya dair görüşü için 10. Hukuk Dairesinin 5.2.2018 tarihli ve 2015/18197 E. 2018/573 K. Sayılı kararına bakılabilir.
Ancak söz konusu protokol maddesi eğer var ise TBK 202. maddesi kapsamında değerlendirilebilir. İdare’ye karşı ileri sürülemeyecekse de söz konusu hüküm iç ilişkide sonuç doğurarak rücuan tazminat davasına konu olabilecektir. Söz konusu hukuki çıkarımımla ilgili herhangi bir Yargıtay kararına ulaşamadım. Ancak işçi alacaklarına ilişkin ödemelere dair taraflar arasındaki sözleşmenin işçiye karşı ileri sürülemeyecekse de iç ilişkide sonuç doğurup rücuan tahsil edilebileceğine ilişkin Yargıtay kararları mevcuttur. Sözleşme serbestisi ilkesi gereğince de anılan protokolün taraflar arasında sonuç doğurmasını engelleyecek bir husus olmadığı kanaatindeyim.
B) Müdürün sorumluluğu gözetilerek eski müdür ve ortak sıfatıyla sorumluluk davası açılabilir.
İlgili şahsın ortak olmanın ötesinde şirketi uygun şekilde yönetme yükümlülüğü bulunmaktadır. Söz konusu idari para cezasından ortaklar sorumlu tutulamaz ise de kusur halinde yöneticinin sorumluluğu ileri sürülebilecektir. Söz konusu idari para cezası şirket tüzel kişiliği tarafından ödendiğinden şirket tüzel kişiliğinin maddi tazminat talep etmesi gerekmektedir.
Konuya ilişkin olarak Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 9.6.2014 tarihli ve 2014/5057 E. 2014/10946 K. Sayılı kararı aşağıdaki gibidir:
“Somut olaya uygulanması gereken mülga 6762 Sayılı T.T.K.hükümleri uyarınca anonim şirketlerde ortaklar, şirket borçlarından dolayı doğrudan sorumlu olmazlar. Ortaklar şirkete koymayı taahhüt ettikleri sermaye miktarıyla sınırlı olmak üzere sorumludurlar. Bir ortak şirkete karşı asli borcu olan sermaye taahhüdünü ifa etmiş ise sınırlı sorumluluğu da sona ermiş olur. idari para cezasına sebep olan faaliyetlerin sürdürüldüğü dönemde sadece şirket ortağı olan davalı N. Dumrul'un sermaye koyma borcu dışında bir borcunun bulunmadığı ve bu borcunu da yerine getirdiği gözetildiğinde şirkete tahakkuk ettirilen idari para cezasından sorumlu tutulması olanaksızdır.
Diğer davalı Cafer Dumrul ise idari para cezasına sebep olan faaliyetlerin yürütüldüğü dönemde bir müddet yönetim kurulu üyeliğinde bulunmuştur. Mülga 6762 Sayılı T.T.K.hükümleri uyarınca anonim şirketlerde yasa ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmeyen yönetim ve denetim kurulu üyeleri, bu yüzden oluşan zararlar sebebiyle ortaklığa, ortaklara ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumludur. Bu sorumluluk, kusur ilkesine dayanmaktadır. Başka bir anlatımla, kusur yoksa yönetim ve denetim kurulunun da bir sorumluluğu söz konusu değildir. Sorumluluğun söz konusu olabilmesi için de öncelikle bir zararın doğması şarttır. Zarar meydana gelmiş ise, yöneticiler veya denetçiler kusursuzluğunu ispat etmesi gerekir Kusursuzluğun ispatı da genel hükümlere tabidir. Zarar gören ortakların da yöneticiler aleyhine dava açma hakkı bulunmaktadır. Dava hakkının kullanılması, ortaklığın dava açma hakkında olduğu gibi, genel kurul kararına bağlı değildir. Ortakların dava açma hakkı da doğrudan doğruya zarar ve dolaylı zarar durumuna göre değişiklik içerir. Yönetim ve denetim kurulu üyelerinin ortaklığın mal varlığını azaltan veya kötüleştiren yasa ve ana sözleşme hükümlerine aykırı davranışları, ortaklar ve alacaklıların dolaylı zarar görmesine yol açar. Zira. bu tür tasarruflar payları oranında ortakları etkiler. Başka bir anlatımla, ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesi, ortakların dolaylı zararı olarak sonuç doğurur. Ancak, ortak T.T.K.nın 309 ve 340. maddeleri uyarınca dolaylı zarar sebebiyle açtığı davada hükmedilecek tazminatı kendisi adına değil, ortaklığa verilmesi yönünde talepte bulunabilir. Doğrudan zarar görüldüğünün iddia edilmesi halinde yöneticilerin veya denetçilerin eylemleri sonucunda ortakların ortaklığın zararından müstakil olarak gördükleri zararlar söz konusudur ve T.T.K.nın 336/5. maddesine göre ortaklar talep ettiği tazminatın kendisi adına hükmedilmesini isterler.
Mahkemece davacıdan dava sebebi açıklattırılmadığı gibi dosya içerisinde bulunan ödeme dekontundan da cezaya dair ödemenin şirket hesabından mı yoksa davalıyla aynı dönemde yönetim kurulu üyesi olan davacı tarafından mı yapıldığı anlaşılamamaktadır. Bununla birlikte: ödemenin şirket hesabından yapıldığının, davacının dolaylı zarar gören pay sahibi sıfatıyla T.T.K.nın 340. maddesi yollamasıyla 309. maddesi uyarınca talepte bulunduğunun kabulü halinde, böyle bir davada hükmedilecek tazminatın ancak dava dışı şirket lehine hüküm altına alınması istemli olarak açabileceği, somut olayda davacının kendi adına tazminata hükmedilmesini istediği dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gereklidir.”

Comments